İsnâd; Hz. Peygamber’in asrından itibaren başlamış, sahabe ve sonraki dönemde gelenler bu hususa önem vermişlerdir. İsnada zaruret ve ihtiyaç arttıkça her dönem isnâd aranır olmuştur. Ancak sahabe ve tabiîn dönemlerinde bazı hadis râvileri isnâdı zorunlu bir husus olarak görmemişlerdir. Zira yaşadıkları asır sıdk ve emanet asrıydı. Ayrıca yalan ve fitne de yaygınlık kazanmamıştı. Nitekim bu iki haslet (yalan ve fitne), rivayetin asabiyet, heva ve şahsî çıkar doğrultusunda şekillenmesinde etkili olabilecek kadar yaygınlaşmamıştı. Ancak sünnet (hadis) kitaplarını araştıran bir araştırmacı, yeterince mürsel rivayetlerle karşılaşabilmektedir. Endişe veren ise, bu tür rivayetlerin büyük muhaddis ve râvilerden gelmesidir. Bundan dolayı bu râviler...