Seksenli yıllardan başlayarak dünya ölçeğinde örgütlü kapitalizmin yapılarında büyük bir aşınma yaşanmıştır. Sosyo-ekonomik anlamda risk, kaygı, sürekli yeniden yapılanma ve yersiz yurtsuzlaşma yerleşik bir hal almıştır. Bütün bireyler ekonomik gereklilikler karşısında yeniden yapılanma zorunluluğunu içselleştirmek durumunda kalmıştır. Toplum ve sınıf gibi modern cemaatlerin anlamlandırma pratikleri ve güven mekanizmalarından yoksun kalan bireyler için kimlik, aidiyet gibi kavramlar ön plana çıkmıştır. Bu süreçte sınıfsal ve ideolojik taleplerden boşalan kamusal alan, özel yaşam ve kimlik gibi kavramlarla donatılmıştır. Ancak aynı süreç aile kurumunun aşınmasını da barındırmaktadır. Özel ve kamusal alanın aynı anda yaşadığı istikrarsızlığa ...